Markamı uluslararası alanda nasıl korurum sorusu sıklıkla sorulan bir sorudur. Marka istisnaları olmakla birlikte genel olarak tescil edilmekle koruma sağlayan ve sahibine oldukça büyük yetkiler veren bir haktır. Bu sebeple bir markayı kullanan teşebbüs markanın kendisine sağladığı korumalardan ve yetkilerden yararlanmak amacıyla markasını tescil ettirme gereği duymaktadır. Marka tescilinin zorunlu olup olmadığına yönelik yazımız için tıklayınız.
Marka tescili yerel bir işlem niteliğindedir. Dolayısıyla bir marka tescili için başvuru yapıldığında marka tescil başvurusunu inceleyen kurum hangi devletin kurumuysa tescil edilen marka da o devletin ülke sınırları içerisinde koruma bulacaktır. Buna sebep olan da fikri mülkiyet hukukundaki yerellik ilkesidir. Marka tescilinin nasıl yapılacağına yönelik yazımız için tıklayınız.
Dolayısıyla markasının diğer ülkelerde de korunmasını isteyen bir teşebbüs hangi ülkede koruma sağlanmasını istiyorsa o ülkedeki yetkili kuruma da marka tescil başvurusu yapmak zorundadır.
Ancak bahsedilen yerellik ilkesi özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında oluşan devletlerin birlikte hareket etme ihtiyacı ve sonrasında gelişen küreselleşme olgusunun da etkisiyle esnemeye başlamıştır. Bu sebeplerle 1967 yılında, daha önceleri de var olsa da etkin faaliyet gösteremeyen Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) Birleşmiş Milletler bünyesine alınmıştır. Bu tarihten sonra daha etkin faaliyet göstermeye başlayan WIPO’nun amacı dünyada fikri mülkiyet haklarının korunmasını teşvik etmek olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede hareket eden WIPO çeşitli uluslararası andlaşmaların hazırlanmasına ön ayak olmuştur.
Esasında eski bir uluslararası andlaşma olan ancak ticari hayata pratik bir katkısı pek de fazla olmayan 1891 tarihli Markaların Uluslararası Tesciline İlişkin Madrid Andlaşması’na işlerlik kazandırmak amacıyla bu anlaşmaya yönelik 1989 tarihli Madrid Protokolü imzaya açılmıştır. Madrid Protokolü’yle uluslarası korumanın niteliği değiştirilmek istenmiştir. Anılan protokole Türkiye de 1999 tarihinde taraf olmuştur.
Madrid Protokolü ile marka başvurusu yapılan ülke sınırları içerisindeki marka tescil işlemine yetkili kurum nezdinde tescil kararı verildikten sonra talep halinde bu kurum aracılığıyla WIPO’ya bildirimde bulunulması ve Madrid Prokolü’ne taraf olan diğer devletlerde de tescil işleminin sağlanması amaçlanmıştır. Markamı uluslararası alanda nasıl korurum sorusuna işte bu protokolle cevap verebiliriz.
Markasının uluslararası korunmasını sağlamak isteyen bir teşebbüs ilk tescil işlemini yaptığı devlet Madrid Protokolü’ne taraf olmuş bir devletse WIPO’ya başvuruda bulunup markasına uluslararası koruma sağlayabilecektir. Ancak bu sistemle yapılan bir başvuruyla tüm dünyada markanın korunacağı gibi bir yanılgıya düşülmemelidir.
Madrid Prokolü’nün Kurduğu Sistem
Madrid Prokolü’nün kurduğu uluslararası marka koruma sistemine göre öncelikle ilk olarak bir tescile yetkili yerel kurum marka tesciline onay verecektir. Bu tescil işleminden sonra marka hakkı sahibi kişi başvurusunun diğer ülkelere de gönderilmesi için WIPO’ya gönderilmesi için tescile yetkili kuruma tekrar başvuru yapar. Bu kurum ülkemizde TÜRKPATENT’tir.
Kurum aldığı başvuruyu WIPO’ya iletir. WIPO da bu talebi Madrid Protokolü’nü kabul etmiş diğer ülkelerin tecile yetkili kurumlarına gönderir. Bundan sonra her bir ülkenin tecile yetkili kurumu kendisi tescile aykırı bir husus olup olmadığını değerlendirip tescil talebini kabul veya reddeder. Dolayısıyla WIPO’nun burada başvurana sağladığı kolaylık her bir ülkede ayrı ayrı tescil başvurusu yapmasının önüne geçmesi ve tüm başvuruları tek bir noktada toplamasıdır. Ancak WIPO devletlerin yetkili kurumlarının üzerinde bir organ olmayıp yalnızca tescil başvurularını dağıtan bir kuruluştan ibarettir. Bu yüzden her tescil başvurusunu WIPO ayrı ayrı incelememekte, yalnızca tescil talebini değerlendirecek ülkelerin her birinin kurumlarına göndermektedir.
Daha sonra marka tescilindeki klasik usul olan red unsurlarının olup olmadığı gibi hususlar her bir devletin kurumu tarafından ayrı ayrı değerlendirilmekte, buna göre karar verilmektedir.
Ancak tüm bunlara rağmen Madrid Protokolü üye ülkelerin teşebbüslerine büyük kolaylık sağlamaktadır. Öncelikle markalar tek bir başvuru ile ve tek bir dil kullanılarak birden fazla ülkede tescil edilebilecektir. Ayrıca marka tescil edildikten sonra yapılacak olan değişiklikler de örneğin unvan veya adres değişikliği gibi değişiklikler için yapılacak bildirimlerin tek işlemle yapılabilmesi imkanları getirilmiştir. Öte yandan tescil başvuruları 18 ayla sınırlandırıldığı için yapılan başvuruların uzamasının önüne geçilmiş, olabildiğince kısa sürede sonuçlandırılması teşvik edilmiştir. 18 aylık sürenin en önemli sonucu ise bir başvurunun 18 aylık süre zarfında açıkça reddedilmediği durumda markanın o ülke nezdinde tescil edildiği sonucunu doğurmasıdır. Dolayısıyla WIPO’ya yapılan bir başvurudan sonra 18 ay içinde açıkça reddedilmeyen bir başvuru artık o ülkede tescil edilmiş sayılacaktır.
Ayrıca ve önemle belirtmek gerekir ki WIPO’ya yapılacak başvurularda TÜRKPATENT münhasıran yetkili kurumdur. Uluslararası marka koruması isteyen bir teşebbüs tek başına WIPO’ya tescil başvurusu yapamaz, bu başvurusunu muhakkak TÜRKPATENT aracılığıyla yapmalıdır.
Markamı uluslararası alanda nasıl korurum gibi sorularınız için iletişim bölümündeki adreslerimizden bizimle iletişime geçebilirsiniz.