Tescil edilen markayı kullanmak zorunlu mudur sorusu sıkça sorulan bir sorudur. Marka bir malın veya hizmetin ayırt edilmesini sağlayan işaret olarak ticaret hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir. Hak böyle olunca bizatihi marka kavramı üzerinden de kar elde etmeye çalışmak düşünülebiliyor. Örnekle anlatmak gerekirse tıpkı daha önceden bir domain satın alan kişinin o alan adının değerlenmesinden sonra satması gibi bir markayı da tescil ettirip tescil ettirilen işaretin değerlenmesinden sonra satıp kazanç elde etmek fikri insanlara çekici gelebilir.
Ancak marka klasik anlamda ticari bir faaliyetten daha fazlasını ifade ettiği için burada olay biraz daha farklılaşıyor. Yani bir domain alıp satar gibi bir markayı öyle kolay kolay alıp satamazsınız demek istiyorum. Bunun sebebi ise serbest piyasa ekonomisinin sağlıklı işlemesi için getirilen temel kurallar. Marka’nın ne olduğuna dair yazımızı okumak için tıklayınız.
Bu konuyu biraz daha açmak gerekirse, marka hakkının mutlak bir hak olduğunu ifade etmek gerekir. Mutlak hak demek herkese karşı ileri sürülebilen, herkesin uymakla yükümlü olduğu, zamanaşımına uğramayan ve ancak kanunda sayılan hallerde var olan haklardır. Bu haklara en güzel örnek mülkiyet hakkıdır. İşte marka hakkı da bir mutlak hak olarak sahibine bir hakkın sahibine tanıyabileceği tüm hakları tanımaktadır.
Marka hakkının sahibi hakkını ihlal eden kişiye karşı hakkını korumaya yönelik olarak hukuki veya cezai yaptırımlara başvurabilir ve bu anlamda hukuk kendisinin yanında olacaktır. Dolayısıyla marka hakkına sahip bir kişi piyasadaki diğer aktörlerin hareketlerini sınırlayabilecektir. Bu hakkın bu kadar geniş olmasının sebebi esasında marka sahibinin haklı menfaatlerini korumaktır. Zira marka sahibi markası üzerinden mal ve hizmetlerinin ticaretini yapacak ve piyasada var olacaktır.
Ancak bir kişinin yalnızca marka tescili yapıp bu markasını kullanmayıp üzerine bir de diğer marka başvurusu yapanların markalarını iptal ettirebilmesi, yapılan marka başvurularına itiraz edebilmesi kısacası marka hakkının mutlaklığından yararlanması ticaret hayatının rekabetçi yapısına tamamen ters bir durumdur.
İşte bu sebeple Sınai Mülkiyet Kanunu’nda markanın tescilinden sonra kullanılmamasının markanın tescilinin iptal edilebilmesi sonucunu doğuracağı düzenlenmiştir.
Markanın İptal Şartları
SMK’nın 9/1. maddesinde “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir.” ifadesi kullanılmıştır.
Bu maddeden çıkan sonuca göre öncelikle markanın ciddi biçimde kullanılmaması gerekmektedir. İkinci olarak ciddi kullanılmamanın beş yıl boyunca devam etmesi gerekmektedir.
Ciddi biçimde kullanma ifadesi ise tartışılan bir ifadedir. Türk Patent ve Marka Kurumu’nun kılavuzundaki ifadesine göre “Markanın ciddi kullanımı, markanın fiilen kullanımını gerektirmektedir. Dolayısıyla, tek amacı markadan kaynaklanan hakları sürdürmek olan simgesel kullanım ciddi kullanım olarak kabul edilemez.”
Markanın kullanımının ciddi olup olmadığı elbette ki her olayda ayrı ayrı değerlendirilecektir. Ancak genel olarak ifade etmek gerekirse markanın kullanımının gerçek olması ve yalnızca sembolik kullanmamanın arandığını ifade etmek gerekir.
Öte yandan markanın marka sahibi tarafından kullanılması gerekmektedir. Dolayısıyla marka sahibiyle hiç alakası olmayan bir kişinin markayı ciddi şekilde kullanması da markanın iptal edilmemesi sonucunu doğurmayacaktır. Ancak marka sahibi tarafından kullanmak geniş anlamda yorumlanan bir olgudur. Dolayısıyla marka sahibi markasını alt lisansla başka bir kişiye kullandırmışsa yani markasının başkası tarafından kullanımına kendisi izin vermişse burada artık markanın marka sahibi tarafından kullanıldığı sonucuna ulaşılacaktır.
Uygulamada ortaya çıkan en ciddi haller marka başvurusu yapan teşebbüslerin esas kullanacakları markaların daha iyi korunması için tedbir markası ya da koruyucu marka da tescil ettirmeleridir. Bu şekilde teşebbüsler esas markalarına benzer markaların başkaları tarafından tescil ettirilip markalarının gücünden yararlanıp haksız rekabete yol açmalarını önlemek istemektedir. Ancak hem koruyucu marka hem de tedbir markası marka sicilinde kullanılmayan marka yığınına sebep olmaktadır. Bu marka çeşitleri için Yargıtay bir hoşgörü süresi belirlemiştir. Burada hoşgörü süresi içerisinde tebir markaları ve koruyucu markalar korunacaklardır. Ancak nihayetinde tıpkı diğer kullanılmayan markalar gibi tedbir arkaları ve koruyucu markalar da kullanma zorunluluğuna tabi olduğu için iptal edilebileceklerdir.
Son olarak ifade etmek gerekir ki markanın iptali hususu daha önceleri düzenlenen KHK’larla düzenlenmişti. Bu KHK’ların AYM tarafından iptal edilen hükümleri içerisinde markanın kullanılmaması nedeniyle iptali hükümleri de mevcuttur. İlgili KHK’ların iptali neticesinde sınai mülkiyet hukukunun tek çatı altında toplanması amacıyla oluşturulan SMK yaratılmış ve SMK’nın devreye girmesiyle kullanılmayan markanın iptali hükümleri tekrar devreye girmiştir. Ancak SMK’da 26. maddenin yürürlük tarihini yayımı tarihinden itibaren yedi yıl sonra 10.01.2024 olarak düzenlemiştir. Yani 10.01.2024 tarihine kadar markanın iptaline karar verme yetkisi Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemeleri tarafından kullanılacak olup belirlenen tarihten sonra ise karar verme makamı Türk Patent ve Marka Kurumu olarak belirlenmiştir.
Tescil edilen markayı kullanmak zorunlu mudur ve tescil ettirilen markanın kullanılmaması nedeniyle iptali konuları hakkında bilgi almak için iletişim kısmındaki adreslerden bizimle iletişime geçebilirsiniz.